BULANLAR VE UYGULAYANLAR

Prof. Dr. Cihan Dura

Antik Yunan filozoflarından Eflatun (MÖ: 427-347) yüzlerce yıl önce söylemiş: İnsanın mantık ve hayal gücü yetilerine iki tür zekâ denk gelir, sırasıyla “teorik zekâ” ve “pratik zekâ.” Bunlara da iki tür insan…  

Zekâ insanın anlama gücü, zihin keskinliğidir. 

Bazı insanlar ölçüye, muhakemeye, netliğe (vuzuha), dengeye, sabırlı çalışmaya yeteneklidir. Bunlar ağır işleyen, fakat sağlam olan, güvenilir zekâlardır. Hayal güçleri yoktur ya da çok azdır onların, dalgın görünürler, sıradan görünürler. Bu insanların zekâları; harekete geçip bir konu üzerinde düşünmek için, başka konuların yardımına gereksinme duyar. Yakınlarında bir sürü belge, dosya yahut danışman olmadan iş göremezler. Bilim alanında, harekât alanında bu tür kafalar çok verimli, çok faydalıdır; hazırlık veya kontrol işlerinde güvenilir kimselerdir. 

Bazı kişiler ise, yukardaki karakterin aksine, gerçeklerden uzaklara sürüklenip gitme riskine rağmen, “yaratıcı” olan, eş-deyimle “yaratıcı yeteneği” olan zekâlardır. Eğer böyle insanlar olmasaydı, insanlık ilkellikten hâlâ kurtulamamış olur, toprağı ahşap sabanla sürer, saati hâlâ gölgenin yönüne bakarak anlar, belki de tekerleği bile henüz bulamamış olurdu. Yaşadığı zamanı aşıp da geleceği keşfeden, geleceği kolayca hissedip gören bu zeki insanlar olmasaydı; bir alışkanlık olarak bağlandığımız hal sonsuza kadar öyle kalır, değişmezdi. Oysa sanat, politika, günlük yaşam, ekonomi…, her şey, evet her şey yenilenmek ister; öyle de olmaktadır, tabii bu ikinci tür zekâya sahip olan insanlar sayesinde!

Pratik zekâ ile teorik zekâ arasında başlıca üç fark vardır. 

  • Pratik zekâ bir ihtiyacın tatminine, buna karşılık teorik zekâ öğrenmeye yöneliktir. Gerçekten, pratik zekânın başlıca karakteristiği, ‘belli bir ihtiyacın tatmin edilmesine yönelik olması’dır. Oysa teorik zekânın biricik gayesi, bilmek ve anlamaktan, kısacası öğrenmekten ibarettir.

-Teorik zekâ soyut ve genel olanla, buna karşılık, pratik zekâ somut ve özel olanla ilgilenir ve uğraşır. Teorik (kavramsal) zekâ; hayatın günlük ve reel akışında dahi soyut ve genel fikir veya kavramlara başvuran zekâdır. Zihin, kendine özgü eylemini yönetirken; bunu, kavramlar vasıtasıyla düzenler. Oysa pratik zekâ, kavram veya soyut fikirler kullanmaz; doğrudan doğruya hayatla ilgilenir, reel ve hissedilir olanla yetinir.

-“Pratik” terimi, “teorik” terimine zıt anlamda kullanılır. Teori, ilke olarak hiçbir maddi çıkar gütmeyen bilgi ve açıklama ile ilgilidir. Bir teorisyen (teori kuran kişi) gerçekleri tanımaya, anlamaya, bulmaya çalışır; buluşlarının pratik ihtiyaçlar için kullanılmasını başkalarına bırakır. İşte bu başkaları dediğimiz kimseler “pratik yapanlar” yani “pratisyen”lerdir, uygulayıcılardır.

Pratik zekâ ile teorik zekânın farkını göstermek için ünlü bir öykücük anlatılır, yazımızı onunla bitirelim. 

Teorik zekâsını kimsenin yadsımayacağı Alman filozofu Immanuel Kant’ın üç yavrusu olan bir kedisi varmış. Kediler sürekli olarak Kant’ın odasına girip çıkıyor ve her seferinde odasının kapısını açıp kapamak zorunda kalan filozofumuzun çalışması bölünüyormuş. Bu duruma çözüm bulmak için Kant, kapısına kedilerin geçebileceği delikler açtırmış: Ana kedi için büyük, yavru kediler için de üç küçük delik! Annenin de geçebileceği delikten yavruların da geçebileceği aklına gelmemiş!

___________________.

Şu kitabımdan faydalandım. Cihan Dura, Gerçeği Arayış, Galeati Yayınları, 2019.

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Translate »