DÜŞÜNMENİN İKİ ANLAMI

Prof. Dr. Cihan Dura

Düşünme muhakeme ister, muhakeme gözlem… Gözlem ise ilgi ve hayranlık gerektirir. İnsan bu dünyaya hayranlık yetisiyle, hayret etme yetisiyle gelir. Bir küçük çocukta kolayca buluruz bunun belirtilerini. Çünkü o her şeyi bilmek ister, görmek ister, duymak ister. Bu nedir, nasıldır, niçin, neden böyle… soruları hiç düşmez ağzından.

Tanrı’nın bir lütfudur hayret etmek, hayran olmak, şaşırıp kalmak… Hayret etmek öyle bir ruh halidir ki bizi düşünmeye hazırlar, düşünmeye sürükler. Nitekim çocuk Pascal (1623-1662), Fransız matematikçi, fizikçi ve düşünür, bir sabah, dokunduğu porselen fincanın titreşimlerine hayret etti. Hayret onu düşünmeye itti, sonra araştırmaya. En sonra, o konuda bir kitapçık bile yazdı. 

Düşünmeyi öğrenmek için yapacak çok şey var aslında.

“Düşünme” sözcüğünün birbirinden oldukça farklı iki anlamı vardır. Biri “muhakeme gücü”dür, öbürü ise “hayal gücü.” Bunları birbirinden ne kadar ayırt edersek, düşünme olgusunu da o kadar iyi anlamış oluruz. 

Birinci olarak düşünme bir takdir ve muhakeme gücüdür. İnsan diğer canlılardan, önce bu niteliğiyle ayrılır. O, duyuları yoluyla bilincine gelen şeyler yani algılar karşısında pasif değildir, tersine aktif durumdadır. Bu algıları çözümler, karşılaştırır, muhakeme eder, bir sonuca ulaşır.

Düşünmek aynı zamanda doğru ile eğriyi ayırt etmektir. Hattâ bundan daha fazlasıdır: “İfrat ve tefrit”ten kaçınmak, abartmamak, tam, sağlam ve ölçülü olanı bulmaktır. Çünkü gerçeğin mükemmel şekli daima ölçüye bağlıdır; tezatlar arasındaki dengenin sağlanmasına, ayrıntıların anlaşılmasına bağlıdır. Örneğin masanıza eğilmiş, dalgın, çalışıyorsunuz. Birden bir gürültü kopuyor, yerinizden sıçrıyorsunuz. Hemen düşünmeye başlarsınız: Bu gürültü nedir, nereden geliyor, sebebi nedir? Algınızı belleğinizde iz bırakmış önceki algılarla karşılaştırır, hangisine denk geldiğini bularak, işittiğiniz gürültüyü anlamaya, tanımlamaya, kısacası gerçeği bulmaya çalışırsınız. 

Fakat düşünmenin, yukarda açıkladığımdan çok daha çekici olan ikinci bir türü vardır, şimdi onu görelim. Bu şekil, felsefe kitaplarında “hayal gücü” adıyla anılır. Nasıl bir şeydir diye sorarsanız, “karışık bir hal, ‘gözleri açık rüya görmek’ gibi bir şeydir” derim. Hayal gücü, bu karışık düşünme yetisi; hiçbir zaman boş durmaz, sürekli çalışır, tıkır tıkır işler durur. Genç Atatürk bir arkadaşına yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Beynim öylesine hızlı, öylesine dur durak bilmeden çalışıyor ki, hiçbir zaman huzur bulamıyorum ve uyuyamıyorum.”

Kendi kendinizi yoklayınız: Durmadan, her an siz de hayaller kurmuyor musunuz? Hele hayatın o en havâî, uçarı döneminde, çocukluk ve gençlik yıllarında? Bugün de kurup durduğunuz o hayaller, hülyalar, projeler, düşüncelerinizin nerdeyse dörtte üçünü oluşturmuyor mu? Öyleyse şu soruyu yanıtlamanız zor olmayacak: Nedir bu benim gün boyunca, bazen geceleri uyumadan önce düşünüp durduklarım? Göreceksiniz ki onlar proje haline gelen hayallerdir, ya da hayalleşen projelerdir. Böylece başka bir âleme, ‘mümkünler âlemi’ne girmiş oluyorsunuz. Henüz var olmayan, ancak var olabilecek bir şeye şekil veriyorsunuz. İşte ikinci düşünme şekli dediğim şey, budur. Çok keyifli bir uğraş olarak görünmüyor mu size de?  

Kuşkusuz bu ikinci tür düşünmeyi harekete geçirmek için, birincisi ile aynı olan sebeplere dayanacak değiliz. Durum o kadar başkadır ki, onun, ‘takdir ve muhakeme gücü’ diye tanımladığımız düşünce şeklinin tam tersi olduğu bile söylenebilir. Birinci halde düşünme kendi içine kapanır; halbuki ikinci halde açılır, genişler, çoğalır, coşar, kendini aşar; patlayarak filizler verir, adeta füzeler meydana getirir. Keskin zekâsı olanlarda bu tarzdaki düşünce bir icat, bir yaratma mahiyetini alır: -Yaratmanın başlangıcıdır hayal gücü, dilediğinizi hayal eder, hayal ettiğinizi amaçlar, amaçladığınızı yaratırsınız sonunda [Bernard Shaw].

Ünlü Fransız romancısı Jules Verne (1828-1905) bu tür zekâya parlak bir örnek oluşturur bence. Onun romanlarını dokuyan hayallerin çoğu, bugün modern hayatın birer gerçeği haline gelmiştir. Ünlü Amerikalı yazar Edgar Allan Poe (1809-1849) “dünyanın gördüğü her büyük başarı önce bir hayaldi” diyor. 

Yazımızı Albert Einstein’ın şu öz sözü ile bitirelim: Mantık sizi A’dan B’ye götürür; hayal gücü ise her yere…

Şu kitabımdan faydalandım: Cihan Dura, Gerçeği Arayış, Galeati Yayınları, Ank., 2019.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Translate »