Çi börekteki adalet…

Uğur Bayram Gitgel- Seslendirmen, Haber Spikeri, TV Yapımcısı ve TV editörü, şair, hayvansever.

Çi Börek…

‘Çiğ’ de derler ama orijinali ‘Çi börek’tir. Tatar halkının geleneksel yemeği olur kendileri!
‘Kendileri’ dedim, çünkü ciddi saygı gerektiren muhteşem bir lezzettir.

Eskişehir’de Tatar kökenli canlar, bu lezzeti diğer şehirlerden gelenlere arz-ı endam eder.
Sırf çi börek yemek için Eskişehir’e giden çılgınlardan biriyim ve asla pişman değilim.
Şu sıralar iddialı bir çi börek ustası olduğumu da yazmadan geçemeyeceğim, çünkü bu itibarı hak ettim.

Az yağlı dana kıyma, yemeklik doğranmış soğan, karabiber – tuz – azcık su üçlemesiyle içlenen, yarım ay şeklinde ince ince açılmış hamur içine hapsedilip kızartılan bu lezzeti sevmeyene saygı duyarım

Ama sevene de aşık olurum!

Yıllardır Muğla Ortaca’da çi böreğin kitabını yazmış, Gülriz & Orhun çiftinin , ‘Çi’Fast’ adlı markalaşmasına duyduğum kıskançlıktan eksik, gıptadan öte ahvalini çok anlatamam reklâma girer!
Onların yerinde olsam üç öğün çi börek yer, müşterilere servis ederken bi ısırık daha almayı ihmal etmezdim.
Evet, reklâm niyetinde değilim.

Muhteşemin de ötesinde yarattıkları ve damağa asla yapışmayan o hamurun mucizesini, Orhun enişteden zaten asla öğrenemedim!
(Adam Fransa’da hamur eğitiminde master yapmış)
Manevi kız kardeşim Gülriz’in bin bir reçelleriyle süslü sofrasını, çıtır çıtır çi börekli büyükçe tabaklara eşlik eden ve mangal ateşinde harmanlanmış demli çayının nefasetini anlatma meraklısı da değilim şu an!
***
Ben size çi börekteki adaleti anlatacağım sıkı durun!
***
Aslında çi böreği, macırların macırı canım anneciğim merhum Nebahat Hatun ve merhum Ayşe teyzem yaparlardı.
Onlarca insana yüzlerce çi böreği yapmaktan üşenmeyen annemin, kitaplara konu olacak, ders niteliğindeki zarafetini okuyacaksınız birazdan!

***

70’li yılların sonları…

Plaj Yolu’ndaki mozaik desenli evimizden yine çi börek kokusu yükseliyor!
Nebahat Hatun, damak çatlatan ve her biri hattat inceliğinde eşit yazılmış çi böreklerin hamurunu sabahın köründe mayalamış tüm ev halkı uyurken.

Aile kalabalık ama bu kalabalığa neredeyse komşu ahalisi de eklenmiş. Düşünsenize onlarca insan, ikindi vakti domates söğüş – börek – çay partisinde buluşacaklar.
Hassas ve düşünceli anneciğim hayırlı bir oyun peşinde.

Zenginden (merhum babamdan) alıp, en az dört çeyrek altını ihtiyaç sahibine teslim etmek üzere kolları sıvayan dişi bir Robin Hood misali oklava elinde!
Sinsice bu çeyrekleri börekler içine koyup, ‘kime çıkarsa’ tatlı yalanıyla kızartmaya koyulmuş bile…
Veee ziyafet vakti gelip çatıyor!

Tüm aile, komşular, hatta yoldan geçenler bile nasipleniyor ikramiyeli böreklerden…
Aman Ya Rabbim, sekiz yaşında olmama rağmen sırf çeyreği kapma peşinde onlarca börek yiyorum şu an!

(O yüzdendir bu kadar şişman oluşum.)
Yok!

Bir tane gelse, dişimi kıracağım!
Ama dişleri çeyreğe değen ailemiz dışında insanlar var.
(Şu an isimleri bende saklı)
Evet, aradan 40 yıl geçti ve bunu şimdi hatırlıyorum.

Nebahat Hatun nasıl bir kumpas yaptıysa, tüm çeyrekleri maddi durumu yerinde olmayan komşulara zarif bir şekilde sunmuştu yine.
Kimseyi üzmeden ve gücendirmeden!

***

Şimdi bakıyorum da, günümüzün şaibeli piyango ikramiyelerine geçmişte kafa tutmuş benim dişi Robin Hood’um!

Zengini zengin etmemiş yani, sessizce durumu eşitlemek istemiş!
İnanın bana, o yıllarda her şey çok güzeldi.
Umarım, bundan sonra da ‘her şey çok güzel olacak!’

Uğur Bayram

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Translate »